Bilardo Toplarının Fildişinden Plastiğe Geçişi
Yaşadığımız döneme, bilardo sonrası desek yanlış olmaz. Şaşırtıcı gelebilir ama uzun zaman önce bitmiş olmasına karşın, bilardo dönemi olarak adlandırılan bir zaman dilimi vardı. Çoğumuzun bilardo döneminin büyüklüğü hakkında şu an hiçbir fikri yok. 19. yüzyılın ortasından itibaren, on yıllarca döneminin en popüler eğlencesiydi.
Bundan yüzyıl önce, Chicago’da 830 tane bilardo salonu varken, günümüzde sadece 10 tane bulunmakta. Bilardolar artık eskisi kadar popüler değil. Günümüzde resmi bir spor türü olarak kabul edilse ve turnuvaları sürüyor olsa da, günden güne bilardoya ilgi azalıyor. Bilardo sayesine plastik hayatımıza daha detaylı bir şekilde girmiş oldu.
Hikâye, Amerikan bilardolarının babası Michael Phelan adında bir adamla başlıyor. San Francisco ve New York’ta pek çok büyük bilardo salonları açtı. Ve Phelan, bilardo oyununu daha da popülerleştirmek için teçhizatı standartlaştırması gerektiğine inanıyordu. Çünkü döneminde masalar ve toplar bölgelere göre değişiklik gösterirse, her oyun farklı dinamiklere sahip olacaktı.
Bu yol ile yeni bir bilardo türünün patentini aldı. Kazandığı para ile de bilardo hakkında kitaplar yazdı ve ilk büyük bilardo üreticisi olarak tarihe adını yazdırdı. Ancak bilardo topunu standartlaştırmak kolay bir iş değildi. Topun belirli fiziksel özelliklere sahip olması gerekiyordu. Uygun bir şekilde geri sekmesi ve düzgün bir yoğunlukta olması gerekiyordu. Ancak o zaman yapacak tek bir malzeme vardı, fildişi.
Bilardo topu üretmek için Afrika’ya gitmek, fillerin dişlerini elde etmek için ne yazık ki bir katliam söz konusuydu. Tüm bu olaylar üzücü olmak ile beraber, pahalı ve tehlikeli de bir yöntemdi. Tüm bunların sonucunda bilardo endüstrisinde bulunanlar, alternatif bir malzeme arayışına girdiler. Ahşap ve demir gibi çeşitli malzemeler denendi, ancak hiç biri fildişi kadar mükemmel bir performans sunamadı. Doğru ağırlığı, sekmesi ve dönüşünü en iyi şekilde sadece fildişi verebiliyordu. Ve bunu da sadece birinci sınıf fildişinden elde edebiliyorlardı. Ayrıca tek bir fildişinden, sadece üç adet top üretilebiliyordu.
Phelan bu durumdan memnun olmadığı için, gazetelere bilardo topu üretimine alternatif bir malzeme bulana 10.000 dolar teklifte bulunduğu bir ilan verdi. Dönemi için bu miktar üç milyon dolara denk idi. Reklamı gören John Wesley Hyatt adlı bir tamirci, bilim adamı olmamasına rağmen nitratlı selüloz ve birkaç kimyasalı karıştırarak bir formül geliştirdi. Nitratlı selüloz döneminde, “yazıcı” olarak tanımlanan matbaacılar tarafından ellerini korumak için kullanılıyordu. Günümüzde ise sıvı bandaj olarak satılmakta.
Hyatt, malzemenin ilginç özellikle sahip olduğunu ortaya çıkardı. Özellikle çözüldüğünde, bir çeşit şurup kıvamında sıvıya dönüşüyordu. Bundan bir film üretip baskı ile ilk plastiklerden biri olan selüloiti bulmuş oldu.
Ancak Hyatt, Phelan’ın ödülünü kazanamadı. Selüloit birçok şey için faydalı oldu, ancak bilardo topları için doğru materyal değildi. Toplar sadece istenildiği gibi sekemedi. Hyatt yine de, kendi bilardo topu şirketini kurmaya ve iç kısmında bir sıva tabakası üzerine ince bir selüloit kaplama ile top yapmaya çalıştı. Ama onlar çok kalitesiz bilardo topları olarak kabul edildi.
Yine de Hyatt selüloitten vazgeçmeyerek, kardeşi Isaiah ile buldukları malzeme başka nerelerde kullanılabilir diye iş kurdu. Sonunda selüloit için en iyi kullanım alanının, sahte fildişi olduğunu buldular. Sadece bilardo topları için değil, fildişinin kullanıldığı lüks bıçak sapları, taraklar ve el aynaları için de üretime geçtiler. Ve ilerleyen zamanlarda selüloit, kameralar için film üretiminde de kullanılacaktı.
Selüloit bilardo topları için pek verimli olamadı, ancak diğer plastik türlerini yapma konusunda başkalarına ilham verdi. Bunlardan biri, 1907’de yeni bir tür petrol bazlı plastik üreten Leo Baekeland’dı. Bu plastik türünü bizler sonradan “Bakalit” ismiyle tanıyacaktık. Bakalit plastik bilardo topları için mükemmel bir materyal olmuştu.
1940’lı yıllarda, top bilardo turnuvaları bile plastik toplarla oynanıyordu. Ama ne yazık ki popülaritesi kaybolmuştu. Bilardo dönemi de böylece kapanmış, ama yine de yıllardır oynanan klasik bir oyun haline gelmiş. O zamandan beri bilardo sonrası dönemdeyiz, plastik çağı da diyebiliriz buna. Michael Phelan, bilardonun şimdiki durumu için muhtemelen çok üzülürdü. Oyunu o kadar çok sevdi ki, beş sayfalık kafiyeli beyit bile yazmıştı.
İşte bir dönemin, bir oyunun plastiğin keşfine önayak olmasıdır “Bilardo Dönemi”.
Kaynak ve Görseller için: 99percentinvisible.org