İnsanlığı Dize Getiren Canavar: Covıd-19
1960’lı yıllarda görülmeye başlayan Corona virüsün, Çin’in Hubel eyaleti Wuhan şehrinde 2019 yılının sonlarında 100 yılın sağlık ve ekonomi karadeliği olarak hayatımıza hızlı bir giriş yaparak bütün dengeleri alt üst etti.
Ocak ayından beri salgın önce Çin merkezli bir arz şoku küresel ticareti etkileyerek tedarik zincirlerinde aksaklık yarattı, daha sonra yatırımcıların resesyonun kaçınılmaz olduğunu anlamasıyla finansal piyasalar çözülmeye başladı ve şimdide; Çin, Avrupa ve ABD, hem tüketim hem de yatırım harcamalarını olumsuz etkileyen ciddi bir talep şokuyla karşı karşıya.
Devletler bu olağanüstü zamanda resesyon eğrisini düzleştirebilmek için olağanüstü önlemler aldı. Herşey nakit akışı krizini atlatmak, daha derin bir likidite krizini önlemek ve ekonomiyi korumak için yapılıyor. Ancak, Çin örneğinden yola çıkarak salgını önlemek için alınan bir aylık önlemlerin her bir ekonomide %20 ila %30 arası çok etikleri ortada. Salgının tek bir çeyrekte küresel ticaret üzerinde yarattığı zararın maliyeti de 1064 milyar dolar olacaktır çünkü AB ve ABD çok sıkı sınır yasakları da dahil ciddi tecrit önlemleri alıyor.
Piyasalar henüz dünya GSYH’sinin %50'sini etkileyen tecrit uygulamalarıyla gelen olumsuz haber akışını tamamen fiyatlandırmış değil. Şirketlerin durumuna baktığımızda ise, hükümetler işsizlik ve iflasların önüne geçmek için herşeyi yapma konusunda ne kadar söz verse de iş yerlerinin yeniden açılmasını takiben büyük ihtimalle bir iflas dalgası yaşanacak ve 2020 yılında iflaslar üst üste yaşanacaktır. Şirketlerin üzerindeki baskı, likidite sorunları ve ekonomi politikası hataları 12 ila 18 ay sürebilecek bir sağlık krizine bağlı olarak ekonomik ve finansal krizin daha da uzayacağı uzmanlar tarafından öngörülmektedir. Böyle bir durumda resesyon 2021 yılına sarkabilir. Ayrıca bu durumda, hükümetlerin artan doğrudan müdahalelerinden dolayı piyasalar refleks işlevlerini yıllarca kaybedebilir ve ekonominin motorlarını kendi kendine yeniden çalıştırması zorlaşabilir.
Covid-19 krizi: sağlık yatırımlarına bakışımızı, kapsayıcı kapitalizm anlayışımızı, Çin’in yumuşak gücüyle ilgili değerlendirmelerimizi ve küreselleşme anlayışımızı kesinlikle değiştirecek. Yaşamı tehdit edici olaylar için tasarrufta bulunma şekillerimizi gözden geçirmemize neden olacak ve önümüzdeki bir diğer; hızla büyüyen, olasılıklı ve toplumsal zorluk olan iklim değişikliğiyle mücadeleye bakışımızı sorgulatacak.
İlk evden çıkma yasakları 23 Ocak 2020'de yürürlüğe girdi. Bu yasaklardan sonra virüsün yayılmasının yavaşlaması neredeyse bir ayı aldı ve onun üzerinden bir ay daha geçtikten sonra da evden çıkmama yasakları yavaş yavaş kaldırılmaya başlandı. 26 Şubat tarihine kadar salgın daha çok Çin’de yoğunlaşmıştı (teyit edilen vakaların %95’i Çin’deydi). Bu tarihten sonra tüm dünyaya yayılmaya başladı. Örneğin, 26 Mart itibariyle vakaların %50’ye yakını Avrupa’daydı. Çin’den 1,5-2 ay sonra; İtalya, İspanya ve Fransa’da sırasıyla 10, 14 ve 17 Mart’ta evden çıkma yasakları uygulamaya kondu. Bu da, Çin deneyiminden yola çıkarak, küresel salgının en azından Haziran ayına kadar sürebileceği anlamına geliyor.
Başlangıçta sadece Çin merkezli olan sert evden çıkma yasağı önlemleri kısa süre içinde küresel mal ve hizmet ticareti (seyahat ve nakliye) ve tüm dünyada üretim tedarik zincirlerini hemen bozan şok dalgaları yarattı. Artık, Avrupa ve ABD'de de eve çıkma yasakları uygulandığından, ticaretin 2020'de karantinada kalacağı söylenebilir.
Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir salgın sınırlama şoku yüzyılın en ciddi durgunluğuna yol açabilir. Bunun ciddi etkileri olacaktır. Hükümetler tarafından alınan sert evden çıkmama önlemlerinin uygulanması, özel tüketim yatırım harcamalarını askıya aldığı için büyümeden ciddi fedakarlıklar yapılmasına neden oldu.
Avrupa’da sadece Euro Bölgesi için hükümetler 1 trilyon euroluk kamu garantileri sağlıyor. (örneğin; Almanya 500 milyar EUR, Fransa 300 milyar EUR, İspanya 100 milyar EUR) bunların hepsi şirket iflaslarında ani bir artış yaşanmasını önlemek için. Bütçe harcamalarında da toplam 250 milyar EUR’yu geçen artış var. Alınan önlemler arasında; borçların ertelenebilmesi, kısmi işsizlik ve ulusal kamu bankaları tarafından sağlanan destekler yer alıyor. AMB (Avrupa Merkez Bankası) parasal genişleme kapsamında yaptığı aylık 20 milyar EUR değerindeki satın alımlara ve geçen hafta bir seneliğine 120 milyar EUR’luk ek satın alma önlemi eklemişti. AMB bunlara ek olarak 750 milyar EUR değerinde (Eur Bölgesi GSYH’sinin yaklaşık %6’sı) yeni bir Pandemi Acil Satın Alma Programı (PEPP) uygulamaya koydu.
ABD’de Beyaz Saray 2 trilyon dolarlık (GSYH’nin %10’u) bir mali paket açıkladı. Paket, hanehalkına nakit yardımları yanında, garantili ücretli hastalık izni, gıda yardımı, kurumsal kredi garantileri, kredi müsahamaları, gelir vergisi ötemeleri ve altyapı ve sağlık harcamaları içeriyor. Fed faiz oranlarını 0-0,25 baz puan aralığına düşürdü ve likidite sorunlarına yönelik olarak; 700 milyar dolarlık yeni menkul kıymet alımları ve Repo operasyonları yoluyla 1,5 trilyon dolarlık likidite enjeksiyonları açıkladı.
Güney Kore, Tayvan, Hong Kong, Singapur ve Malezya mali canlandırma önlemlerini uygulamaya soktu. Gelişmekte olan Avrupa ülkelerinde de mali hesapların genel olarak sağlıklı olması ve Körfez ülkelerinin çoğunun ciddi büyüklüklerde Ulusal Varlık Fonlarına sahip olmaları da söz konusu ülkelerde hükümetlerin mali destekler konusunda elini rahatlatıyor.
Ekonomi politikaları savaş dönemlerindekini andırır şekilde ve 100 Yılın canavarı ile mücadelede uzun vade de yetersiz olacak gibi. İnsan odaklı paketler sürdürülebilirlik açısından sermayelere ve sanayicilere destek koşulsuz sağlanmaya devam etmeli.
Kaynak: https://www.eulerhermes.com/