Kıyafet Var, Kıyafet Var!
Bilim insanları insanlığın, bundan yaklaşık 200.000 yıl önce, bugünki Etiyopya’da ortaya çıktığını düşünüyor. Etiyopya’da başlayan insanlık buradan dünyanın 4 bir yanına yayılmıştır. 60.000 yıl önce modern insan olarak tanımladığımız insanlar ortaya çıkmış, binlerce medeniyetin temellerini atmıştır. Ancak insanlığın temel kaygıları, 200.000 yıl önce de, 60.000 yıl önce de, bugün de pek farklı değildi.
Ünlü Amerikalı psikolog Abraham Maslow’un meşhur ihtiyaçlar hiyerarşisi, insanın ihtiyaçlarını bir piramit şeklinde ele alır. Piramidin ilk basamağı, insanın fizyolojik ve biyolojik gereksinimlerini kapsar. Bunlar nefes almak, beslenmek, su içmek, uyumak ve giyinmek gibi hayatta kalabilmek için sahip olmamız gereken çok temel bir takım ihtiyaçlardır. Güvenlik, sevgi, saygı gibi piramidin diğer basamaklarına ulaşabilmek için öncelikle bu temel ihtiyaçlar yerine getirilmelidir. Elbette Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini 100.000 yıl önce yaşayan atalarımız görseydi kahkaha atmaktan kendilerini alamazlardı. Çünkü bu piramit, modern insanın ihtiyaçlarını ele alıyor; ancak bugün de, dün de insanın temel gereksinimleri birbirinden ayrışmıyordu. Giyinmek dedik değil mi? Sahi, insan hayatı kadar eski olan giyinme ihtiyacı zaman içerisinde nasıl dönüştü? 60.000 yıl önce ne giyiyorduk, bugün ne giyiyoruz hiç merak ettiniz mi?
İlk insanlar, doğada buldukları kullanılabilir her şeyi değerlendiriyor, gerek barınmakta gerek her türlü şarta adapte olmakta kullanılıyordu. Giyinmek için de ilk zamanlarda hayvan derileri, kürkler, otlar, yapraklar, deniz kabukları ve kemikler gibi bulunulan coğrafyaya ve kullanılabilir materyallere göre şekilleniyordu. Hatta bu materyaller birbirlerine kemikten yapılan basit iğneler ile dikiliyordu. Zaman içerisinde insanlar maddeye hükmetmeye ve maddeyi ellerindeki imkanlar nispetinde dönüştürmeye başladı. Bundan 5.000 yıl önce bile gayet kompleks ve detaylı kıyafetler giyildiği, yapılan araştırmalarla tespit edilmiştir. Kürk ve deri kıyafet yapımında kullanılan temel maddelerdi. Pamuk ve ketenin dokuma tezgahlarında kullanılmaya başlanması da epey eskilere dayanıyor. İlk dokuma tezgahının M.Ö 4000’li yıllarda yapıldığını düşünürsek, bu ihtiyaca karşı insanoğlunun ne denli yaratıcı çözümler bulduğunu da rahatlıkla görmüş olabiliriz. Tekstildeki asıl kırılma ise çok da eskilere dayanmıyor. İlk kez 1940 yılında İngiltere’de kullanılan polyester kumaş, sentetik polimer iplerden elde edilen sanayi tipi bir kumaştır. Yün, pamuk, ipek gibi kumaşlarla rahatça karıştırılarak kullanması, maddi olarak herkes için ulaşılabilir olması ve binlerce yıllık tekstil tarihinde benzeri olmayan pek çok ürün ortaya koyulabilmesi, polyester kumaşları günümüzde vazgeçilmez yapan sebepler arasında. Çabucak kuruması, montlarımız için polyester kumaşı rakipsiz yapıyor. Üstelik pamuk, keten gibi kumaşlara nazaran çok daha uzun ömürlü ve rengini uzun yıllar boyunca koruyabiliyor. Ve kir tutmazlık, ter tutmazlık gibi pek çok teknolojiler polyester kumaşlar sayesinde bizler tarafından kullanılabiliyor. Üstelik büyük giyim firmalarının geri dönüşüm kampanyalarında önemli bir yer tutuyor. Geri dönüştürülmüş plastikten yüksek kalite polyester elyaf üretilebilmesi, sürdürülebilirlik için çok anlamlı.
Dünyamız sürekli değişip dönüşürken, yediklerimizin, giydiklerimizin de değişmesi tesadüf değil elbette. Polyester kumaşların bu denli yaygın olması ve dolaplarımızı süslemesi de ihtiyaçlarımıza en güzel şekilde cevap vermesinden kaynaklanıyor. 200.000 yıl önce bir mağarada soğuktan titreyen atalarımızdan birisi, su ve rüzgar geçirmezlik gibi özelliklere sahip polyester bir montla karşılaşsa neler düşünürdü acaba!