Müzik Ruhun Gıdası
Kendimiz ile baş başa kaldığımız, hayatı sorguladığımız, özümüze döndüğümüz, keyif aldığımız ve hayat bulduğumuz bireysel aktiviteler ile mutlu olduğumuz Koronavirüs döneminde müzik, akıl sağlımızı korumamızda ve ruhumuzun dinginliğini bulmasında şüphesiz ki büyük bir rol üstlendi. Balkondan sunulan enfes konçertolar, binadan binaya oluşturulan senfoni orkestraları, sokağı hareketlendiren dj performansları, dijital platformlarda eşsiz canlı konserler sayesinde müzik bizleri sosyal mesafeye uyarak bir arada olmamıza aracılık etti.
Canlı performansları kayıt etmek, albümleri ve eserleri ölümsüz kılmak değerli bir mirası gelecek nesillere taşımak büyük bir hazine ve sorumluluk. Dünya üzerinde müziğin sanayileşmesi ve ticari bir meta haline gelmesi Abdülhamid’ in saltanat yıllarına rastlar. 6 Aralık 1877’ de Edison, üzerinde ince bir kalay levha bulunan silindiri çevirerek, çelik iğne ile bir çocuk şarkısının kaydını yapar. Aletin adı, Fonograf ‘ tır. O günden sonra bu cihaz geliştirilir ve gramofon adını alır. Aletin patent sahibi Emile Berliner isimli bir ABD’lidir. Patent tarihi 1887 yılıdır. Fabrikasyon olarak ilk üretim aynı yılda Almanya’ nın Hannover kentinde yapılır. Gramofon ve plak ticari anlamda 1887 ve 1889 yıllarında piyasaya çıkar. Bu dönemlerde ebonit denilen oldukça kırılgan ve sıkıştırması zor malzeme kullanılmaktaydı. 1890 ların sonlarına kadar bu malzemeden yapılmış plaklar kullanıldı fakat Berliener tarafından geliştirilen yeni bir plastik maddenin kullanılmasıyla kırılganlığı önlendi. Ayrıca yine bu yıllarda farklı üreticiler tarafından farklı çaplarda üretilen plakların yerine ilk standartlarda kabul edildi. Böylelikle genel olarak 78'lik denilen aslında dakikada 78,26 devirlik plaklar standart hale geldi. Türkiye'de o dönem için bu yeni üretim teknolojisi ile üretilmiş plaklara taş plak adı verilmektedir. Ayrıca bu yıllarda 16 devirlik bir plak da ortaya çıkmış, fakat pek tutulmamıştır.
Aradan geçen yıllar boyunca plak kaydı teknolojisinde çok sayıda yenilik ortaya çıkmasına rağmen plakların yapısındaki asıl değişiklikler 20. yüzyılda olmuştur. Özellikle 78 devirlik plaklarda sadece 4 dakika civarında kayıt yapılabilmesi ve kırılgan olmaları çeşitli arayışları ve araştırmaları hızlandırmaktaydı. işte bu nokta da Amerikan Columbia firması tarafından yapılan çalışmalar sonucunda 33'lük tabir edilen plaklar ortaya çıktı. Bu plakların gerçek devirleri 33 1/3 devirdir. Türkiye de genel olarak uzunçalar olarak adlandırılmaktadırlar. Bu plakların üretiminde özel bir plastik reçine kullanılmaktaydı. Bu sayede kolaylıkla kırılmaları önlendi ayrıca gelişen kayıt teknolojisininde yardımıyla gürültü oranları düşürülerek, müzik kalitesi de büyük ölçüde artırıldı. 33 devirlik plakların hemen ardından 1949 yılında Victor şirketi tarafından 45 devirlik (45'lik) plakların ortaya çıkması ile genel anlamda formatın gelişimi tamamlanmıştır.
Plak; PVC'den üretilen, her iki tarafına da kayıt yapılabilen dairesel bir ses depolama birimidir. Pikap veya gramofon denilen cihazlarda okunarak, üzerine kaydedilmiş ses izleri dinlenebilir. Plak üretimde kullanılan teknoloji özel pres yöntemidir. Özel kristal iğneler ile kazıma yapılarak özgün plak hazırlanır. Bu plağın izleri tam tersi şeklinde özel baskı ile üretimde kullanılacak kalıbın üretilmesinin akabinde özel baskı makinelerinde hammadenin kalıplara dökülüp, hızlıca soğutulmasıyla üretilir. Yaklaşık 170 derecede kalıplara gönderilen polivinilklorür (plak hammaddesi) soğutularak plak elde edilmektedir. Günümüzde farklı ağırlıklarda üretilen plaklar olsa da en yaygınlıkla 33 1/3 ve 45 devirlik plaklar üretilmeye devam edilmektedir.
Günümüzde kasetler, CD ve DVD yerini depolama aygıtlarına teslim etmiş olsa da plaklar kaliteli müzik dinlemek isteyen halen her yaşın tercihi. Plaklardan hissedilen tarih ve nostalji paha biçilemez. Koleksiyonerlerin yerinde olmayı kim istemez ki?